GÜZELLİĞİN REHBERİ
Başlamadan önce size buraya koyacağım videodaki müziğin tamamını kısık seste açarak okumanızı tavsiye eder ricada bulunurum.
Tüm güzelliklerin en yücesi onda toplanmıştır.
Sadakat sahibi kendinden emin olması ile yalnızca onu sevenlerin değil ona düşman olanların da güvendiği tek insandı.
Yabancı insanlar bile onun için ''Batılılar tarafından, her ânı iyi niyetli düşünce ve davranışlarla dolu bu yüce kâmete isnad edilen yalan ve iftiralar, batı ve sadece batı adına bir utanç kaynağıdır.'' demiştir.
Amerikalı bir biyografi yazarı ve diplomat olan Washington Irving (ö. 1859) Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'i şu sözlerle sena eder: ''Ciddî ve ağırbaşlı idi; çok az yer, çok fazla oruç tutardı. Çok sade giyinir, gösterişten kaçar, bilgiölik taslamazdı. Sadeliği tabiî idi ve giyim gibi hususlarla ayrıcalık sergilenmesinden asla hoşlanmazdı. Muamelelerinde âdildi. Arkadaş veya yabancı, zengin veya fakir, güçlü veya zayıf fark etmez, herkese adaletle muamele ederdi. Bilhassa âvam halka çok yakın ilgi gösterir, onların şikâyetlerini dinler ve onlar tarafından çok sevilirdi. Askerî başarıları, kazandığı zaferler, O’nda hiçbir gurur ve kendini beğenmişlik uyandırmadı; eğer bu başarılar şahsî gayelere dayanmış olsaydı, mutlaka uyandırırdı. Düşmanlarıyla çepeçevre sarılı olduğu zaman hangi sadelik ve tevazu içinde idiyse, gücünün zirvesine ulaştığında da yine aynı sadelik ve tevazu içindeydi. Bırakın bir hükümdar tavrı takınmayı, bir odaya girdiğinde kendisine normalin dışında bir saygı gösterilmesinden bile çok rahatsız olurdu.''
Cesaret sahibiydi. Hz. Ali (ra) bize şu hadis-i şerifi rivayet eder: "Bedir günü korunmak için Allah Rasûlü'ne nasıl yakın durduğumuza, O'nun düşmana bizden daha yakın bulunduğuna ve o günün en sert savaşçısı olduğuna şahit oldum."
Daima iyimser biridir. En zor anında bile umudunu kaybetmeden Allah' a teslimiyet göstermiştir. Bu iyimserlik, Allah'a yürekten bağlı bir kalbin habercisidir.
(Gözünün gördüğü maddi hadiseler, kalp gözünün gördüğü mânâya perde olamazdı ve olamadı da. )
İngiliz akademisyen ve arkeolojist David George Hogart (ö. 1927) şöyle demiştir: ''O’nun bütün davranışları, günlük hayatı, bugün milyonların şuurlu bir hâfızayla gözettiği bir kanun ortaya koymuştur. İnsanlığın herhangi bir bölümünün ''Mükemmel İnsan'' kabul ettiği başka hiç kimse, bu kadar yakından ve bu ölçüde ayrıntıyla taklit edilmemiştir. Hıristiyanlığın kurucusunun davranışları, takipçilerinin günlük hayatını yönlendirememiştir. Ayrıca, başka herhangi bir dinin kurucusu, geride İslâm Peygamberi ölçüsünde bir güven ve itimat bırakmamıştır.''
Velhasıl ;
Çaba göstermeli onun ayak izlerini takip etmeli asla bırakmamalı her gün olmasa da hayatımızın belli dönemlerinde ondan bir parça olan sünnetini hayatımıza kazandırarak kendimize en büyük iyiliği yapmış oluruz.
Hz. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem sadece insanlara değil hayvanlara ve nebâtâta karşı bile sonsuz merhamet sahibiydi.
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem, bir gün Ensâr’dan bir kişinin bahçesine uğramıştı. Orada bulunan bir deve, Peygamber Efendimizi görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Efendimiz, devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sâkinleşti. Bunun üzerine Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem:
“–Bu deve kimindir?” diye sordu. Medîne'li bir delikanlı yaklaştı ve:
“–Bu deve benimdir ey Allah’ın Rasûlü!” dedi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Sana lutfettiği şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O, senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana şikâyet ediyor” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44/2549)
Karnı sırtına yapışmış bir devenin yanından geçerken de:
“Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah’tan korkun! Besili olarak binin, besili olarak kesip yiyin!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44/2548)
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem, cezalandırmaya gücü yettiği hâlde kendisine pek çok kötülüklerde bulunan kimseleri affetmiş, hatta herhangi bir söz veya îmâ ile dahî olsa suçlarını başlarına kakmamıştır. Çünkü Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem müslüman veya kâfir hiç kimsenin kötülüğünü istemez, herkese büyük bir edep ve ahlâk ile muâmele ederdi. Mekke’yi kan dökmeden fethetmiştir.
Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem, son derece mütevâzı bir insandı. İnsanlar nezdinde en kuvvetli göründüğü Fetih Günü, huzûruna gelen ve konuşurken korkudan titremeye başlayan kişiye, imkânlarının en zayıf olduğu döneme ait bir misâli zikrederek şöyle sükûnet telkîn etti:
“–Sâkin ol kardeşim! Ben bir kral veya hükümdar değilim. Kureyş’ten Güneş’te kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!..” (İbn-i Mâce, Et‘ime, 30; Hâkim, III, 50/4366)
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem son derece sâde ve mütevâzı bir hayat yaşardı. Hz. Âişe vâlidemiz şöyle nakleder: “Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e bir bardak getirildi. İçinde süt ve bal vardı. Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
«–Bir içecek içinde iki nimet, bir bardak içinde iki katık! Benim buna ihtiyacım yok. Ancak bunun haram olduğunu düşünmüyorum. Sadece kıyamet günü Cenâb-ı Hakk’ın dünyadaki fazlalıklardan hesaba çekmesinden korkuyorum. Allah için tevâzu gösteriyorum. Kim Allah için tevâzu gösterirse Allah onu yükseltir, kim de kibirlenirse Allah onu alçaltır. Kim iktisatlı davranırsa Allah onu zengin kılar, kim ölümü çokça hatırlarsa Allah onu sever.»” (Heysemî, X, 325)
İktisatlı davranmak tutumlu davranış göstermektir.
Peygamber Efendimiz temizlik ve nezaket konusunda da bir harikaydı.
Ebû Hüreyre radıyallâhu anh şöyle demiştir:
“Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’den daha güzel birini görmedim, sanki mübarek yüzünde Güneş akıp gidiyordu…” (Ahmed, II, 380, 350)
Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem insanların kullandığı hiçbir kötü ve kaba sözü ağzına almaz ve şöyle buyururdu:
“Kıyâmet günü, mü’min kulun terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ, çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002)
Comments
Post a Comment